Aşırı kilo alımı önemli bir uluslararası halk sağlığı sorunudur. Aşırı kilonun yol açtığı sağlık sorunları arasında tip 2 diyabet, yüksek kan yağları, yüksek tansiyon, kalp damar hastalığı (kalp krizi dahil), uyku apnesi, felç, kanser, eklem kireçlenmesi, yağlı karaciğer, ruhsal bozukluklar ve fiziksel işlev zorluğunu sayabiliriz. Obezite sorunu yaşayan kişiler, sağlıklı kilodaki kişilere göre daha genç yaşta hayatını kaybetmektedir.
Doktorlar, bir kişide obezite olup olmadığını anlamaya yardımcı olmak için “vücut kitle indeksi (VKİ)” adı verilen bir ölçü kullanır. VKİ’niz kilonuza ve boyunuza göre hangi kategoride olduğunuzu gösterir. Terim olarak “aşırı kilolu”, VKİ’nin 25 ile 29,9 arasında olması “obezite”, VKİ’nin 30 veya üzeri olması anlamına gelmektedir. Vücut kitle indeksi ≥30 olan tüm yetişkinler, kilo kaybını sağlamak ve sürdürmek için öncelikle davranışsal girişimlerde bulunmalıdır. Bireylerin yiyecek alımlarını ve fiziksel aktivitelerini değiştirerek ve aşırı yemeyi tetikleyen çevresel uyaranları kontrol ederek yeme davranışlarında uzun vadeli değişiklikler yapmalarına yardımcı olmaya çalışılmaktadır. Davranışsal kilo verme programı olarak bazı hastalar internet programlarının kolay ulaşılabilirliğini ve düşük maliyetini tercih edebilirken, diğerleri bireysel veya grup seanslarının sağladığı desteği tercih edebilir.
Obezite Tedavisinin Hedefleri Ne Olmalıdır?
Kilo vermek ve kilo kaybını korumak, sağlık durumunu iyileştirmek ve gerekiyorsa ilaç tedavisinin potansiyel risklerini en aza indirmek için yan etkilerin yakından izlenmesi ana hedeflerdir. Fazla kiloluysanız veya obezseniz, başlangıçta vücut ağırlığınızın %5’ini kaybetmek iyi bir kilo kaybı hedefidir. Uzun vadede, vücut ağırlığınızın %15’inden fazlasını kaybetmek ve bu kiloyu korumak son derece iyi bir sonuçtur. Kilo verme tedavisi fiziksel işlevi, eşlik eden hastalıkları ve ruh halini de iyileştirebilir. Yüzde 5 ila 10’luk bir kilo kaybı; kan basıncını, diyabete ilerleme ve kalp damar hastalıkları riskini önemli ölçüde düşürmekte; eklem kireçlenmesi ile ilişkili diz ağrısını azaltmakta ve obezite ile ilişkili yağlı karaciğeri belirgin iyileştirmektedir.
İlaç Tedavisi Hangi Hastalarda Planlanmalıdır?
-Kapsamlı yaşam tarzı değişikliğine rağmen kilo verme hedeflerine (üç ila altı ayda toplam vücut ağırlığının en az yüzde 5’ini kaybetme) ulaşamamış obezitesi olan kişiler
-Vücut kitle indeksi (VKİ) ≥30 kg/m2 veya
-VKİ= 27 ila 29,9 kg/m2 arasında olup bir veya daha fazla kilo ile ilişkili hastalık varlığında (Diyabet veya kalp damar hastalığı gibi) ilaç tedavisi planlanabilir.
Hastalar için bir ilaç seçerken, ilacın etkinliğini, kullanılmaması gereken durumları, yan etkilerini, hasta tercihlerini ve maliyetini dikkate alıyoruz. Kilo kaybı için ilaç olarak, çoğunlukla “GLP-1 ve GIP’’ ilaçlarını tercih ediyoruz. Bunlar, inkretin kökenli ilaçlar olarak da adlandırılırlar. Bunlar deri altına iğne şeklinde uygulanan ilaçlardır. İlk olarak diyabet tedavisinde kullanılmaya başlanmışlardır. Kilo vermede çok etkili olan bu ilaçların dozları, diyabet tedavisinde kullanılan dozlarından daha yüksektir.
Bu ilaçlar vücudunuzun yemekten sonra salgıladığı insülin miktarını artırırlar (İnsülin, kan şekeri seviyenizi kontrol etmeye yardımcı olan bir hormondur), böylece kan şekerini dengelerler. Ayrıca sindirimi yavaşlatır ve daha çabuk ve uzun süre tok hissetmenizi sağlarlar. Beyinde hipotalamus isimli yeme merkezini etkileyerek iştahı azaltır ve böylece de tokluk hissini arttırırlar.
Tedavi Ne Kadar Sürmektedir?
Obezite kronik bir tıbbi rahatsızlıktır ve çoğu birey yaşam boyu tedaviye ihtiyaç duyar. Tedavinin kesilmesi sıklıkla kilo alımına yol açmaktadır.
Enjekte Edilen Obezite ilaçlarının Yeni yayımlanan geniş kapsamlı Kullanılmaması Gereken Durumlar
İnkretin bazlı tedaviler; hamilelikte, pankreatit öyküsü olanlarda, kendinde veya ailesinde medüller tiroid kanseri veya multipl endokrin neoplazi 2A veya 2B sendromları olan kişilerde asla kullanılmamalıdır. Bazı çalışmalar, GLP-1 ilaç kullanımıyla kemirgenlerde iyi ve kötü huylu tiroid C hücreli tümör (medüller tiroid kanseri gibi) riskinde artış saptamış olsa da, bu durum insanlarda yapılan klinik çalışmalarda doğrulanmamıştır.