Sözlük anlamına bakacak olursak Nöroşirürji kelimesi Nöron ve Şirürji'den türetilmiştir. Yabancı kökenli bir kelime zannedilmekle birlikte aslında ŞİRÜRJİ kelimesi Türkçe kaynaklıdır ve "yaraları iyi eden" anlamına gelmektedir. Nöron latince kökenli olup sinir hücresi demektir. Buradaysa genel olarak sinir sistemini anlatmak için kullanılır. Nöroşirürji kısaca sinir sistemi cerrahisidir.
Beyin Tümörleri
Genel sınıflandırma
Nöroşirurjinin önemli bir hastalık grubunu beyin tümörleri oluşturmaktadır. Genel olarak beyin tümörlerini malin (kötü huylu) ve benin (iyi huylu) olarak sınıflandırabiliriz.
I-Malign Tümörler
II-Benin Tümörler
I-Malign Tümörler
A-Glial Tümörler: Beynin en sık görülen tümörleridir. Beyin kanserlerinin çoğunu bunlar yapar. Kontrolsuz çoğalma özelliği olan hücreleri içerir. Hızla büyüyüp çevrelerindeki sağlıklı dokunun içine uzanır, çok nadir de olsa omuriliğe, hatta vücudun diğer organlarına da yayılabilirler. Evrelendirmesi dört grupta yapılır. Evre I ve Evre II " düşük evreli " olarak adlandırılırken, Evre III (anaplastik astrositom) ve Evre IV (glioblastoma multiforme) ise " yüksek evreli " kabul edilir. Bu gruptaki bazı diğer tümörler; ependimom, medulloblastom, oligodendrogliomdur. Sağkalım süreleri, patolojık evreleme, radyoterapi, kemoterapi alıp almama durumu, yaş ile ilişkilidir. Düşük evreli glial tümörlerde sağkalım süresi uzundur. Düşük evreli tümörler yüksek evreli tümörlere dönüşebilir. Yüksek evreli gliomlar için ortalama hayatta kalma şansı çok daha kısadır.
B-Metastatik beyin tümörleri: Vücudun başka yerindeki bir tümörün beyne yayılması sonucu gelen tümörlerdir. En fazla akciğer, meme, kalın bağırsak, mide, cilt ya da prostattan kaynaklanırlar. Ancak bazen köken aldığı organ saptanamayabilir. Onkoloji kliniklerinde tanı konup, tedavi amacıyla yatırılmış hastaların %20-40'ında beyin metastazları görülmektedir. Bu oran tüm beyin tümörlerinin %10'unu oluşturur. Olanak varsa önce lokal anestezi ile yapılabilen stereotaksik cerrahi ile biyopsi alınarak kesin tanı konması tedavi seçimini kolaylaştırır.
Kötü huylu beyin tümörlerinde tedavi seçenekleri; cerrahi girişim, biyopsi, ışın tedavisi, ilaç tedavisi ve radyo-cerrahidir. Tedaviye yanıt, tümörün köken aldığı odak, yayıldığı organ sayısı, metastatik lezyon sayısı, hastanın yaşı, ek hastalık bulunup bulunmaması gibi faktörlerle ilişkilidir. Bu nedenle sağkalım süreleri farklıdır.
II-Benin Tümörler
Bunlar genellikle kafatası içinde ama beyin dokusu dışında gelişen tümörlerdir. Meningiomalar, hipofiz adenomları, kraniofaringiomalar, dermoid ve epidermoid tümörler, hemanjioblastom, kolloid kist, subependimal dev hücreli astrositom, nörinomlar bu grubun en sık karşılaşılan lezyonlarıdır. Menengiomalar bu grubun önemli bir kısmını olusturur. Diğer organlardaki iyi huylu tümörlerin aksine, iyi huylu beyin tümörleri bazen hayatı tehdit edecek durumlara neden olabilirler. Bazıları (örneğin menengiomalar) nadir de olsa kötü huylu tümöre dönüşebilirler. Genellikle çevrelerindeki beyin dokusuna yayılım göstermedikleri için ameliyatla tam çıkarılabilme şansları yüksektir. Ancak az oranda da olsa yeniden ortaya çıkabilirler. Meningiomaların tümüyle çıkarılma durumunda bile 10 yılda %20'sinin tekrarlayabildiği, özellikle önemli bölgelere yapışık olanlarda cerrahi sonrası komplikasyonların olabileceği bilinmektedir.
Belirtiler
Beyin tümörü olan hastalar baş ağrısı, kusma, bulantı, görme bozukluğu, bilinç bozulması, havale geçirme, kol ve bacaklarda güçsüzlük, sinirlilik, iştahsızlık, işitmede azalma, unutkanlık, konuşma ve anlamada yetersizlik, yazamama, dengesizlik, el ve ayaklarda büyüme gibi yakınmalardan biri ya da bir kaçı ile başvurabilirler. Baş ağrısı (genellikle sabahları daha şiddetlidir) ve nöbet en sık görülen bulgulardır.
Tanı Yöntemleri
Klinik değerlendirme, bilgisayarlı beyin tomografisi (BT) ya da manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkikleri ile genellikle tanı konur. Tümör sınırlarının ve özelliklerinin daha iyi tanımlanması amacıyla bu tetkikler kontrast madde verilerek te tekrarlanabilir. Kesin tanı, patolojik incelemeler sonrası konur. Tanıda yardımcı bazı tetkikler arasında doğrudan kafa grafileri, EEG, tüm vücut kemik sintigrafisi, hormon incelemeleri sayılabilir.
Tedavi Yöntemleri
Genellikle cerrahi olarak tümörün çıkarılması, beyin tümörlerinin neredeyse tamamı için ilk seçenek olarak düşünülmektedir. Az bir kısmında ise komplikasyon oranının yüksek olması nedeniyle kısmi çıkarım ya da radyoterapi ve takip önerilmektedir. Özellikle yüksek evreli glial tümörlerde tanı biyopsi ile kesinleştikten sonra tümör çıkarımı yerine radyo-cerrahi ya da kemoterapi (ilaç tedavisi) uygulanabilir. Beyin sapı yerleşimli benin lezyonların bir kısmı cerrahi olarak çıkarılabilir, bir kısmında ise radyo-cerrahi (Gamma knife, linear accelator=linac) uygulanabilir. Kısaca tümörün malinite derecesi ve yerleşim yeri, hastanın yaşı, genel durumu ve ek sistemik problemlerin varlığı, cerrahi karar vermeyi ve cerrahi olarak tümör çıkarımının sınırlarını belirler.
Özetle; günümüzde beyin tümörlerinin tedavisinde genel olarak tümörün patolojik tanısına göre cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi), radyo-cerrahi ve kemoterapi (ilaç tedavisi) yöntemleri ayrı ayrı ya da birleşik olarak kullanılmaktadır.
Cerrahi Sonrası Olası Komplikasyonlar
Cerrahi sonrası olabilecek komplikasyonlar tümörün cinsi, yerleşim bölgesi, hastanın yaşı ve genel durumundan bağımsız değildir. Nöbet, şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, kanama, mevcut nörolojik durumun daha da kötüleşmesi, görme, konuşma ve algılamada bozulma, hidrosefali, ekstremitelerde şişlik, kızarıklık, yara yerinin geç iyileşmesi, enfeksiyon, tromboemboli, bazı psikiyatrik sorunlar, olası ameliyat komplikasyonlarından bazılarıdır. Bu komplikasyonların çoğunluğu ameliyat sonrası tıbbi bakım ile düzelebileceği gibi bazıları (örneğin nörolojik durumun kötüleşmesi) kalıcı olabilir. Bu komplikasyonların bir veya daha fazlası aynı hastada gelişebilir. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta; beyinde bir tümör varlığında bu tümörün yarattığı sistemik problemler sıklıkla hayatı tehdit etmektedir.
Takip ve Öneriler
Tümör benin (iyi huylu) ise ve tamamı çıkarılmışsa genellikle ilk ve altı aylık kontrollardan sonra yılda bir kez kontrol yapılır. Malin (kötü huylu) tümörlerde ise beyin cerrahı, tıbbi onkolog (kanser ilaçları ile tedavi konusunda uzman), radyasyon onkoloğu (kanserin ışın tedavisi konusunda uzman), fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümlerinin de takipleri göz önünde tutularak kontrol zamanlarının belirlenmesi uygun olur. Kontrolda gerekli tetkiklerin taburcu olunduğu sırada yazılması, hastanın randevularını denkleştirmesini kolaylaştırır. Hastanın takip döneminde herhangi bir sorunu (baş ağrısı, nöbet, bilinç bozukluğu, kol bacakta güçsüzlük v.b.) olması durumunda tedavi olduğu kliniğe, acil servis ya da tedavi oldukları hekime başvurması gerekir.
Bazı Tanımlar
Benin: Kanser özelliği olmayan, tipik olarak yavaş büyüyen tümör.
Biyopsi: Patolojik incelemede tümör tipini belirlemek amacıyla tümör dokusundan alınan küçük parça. Mümkünse açık cerrahi yerine stereotaksik cerrahi ile yapılması, daha az komplikasyona yol açabilir.
Burr hole: Kafatasına açılan delik. Kemiği kaldırmak, kanama, abse boşaltmak ya da biyopsi amacıyla yapılmaktadır.
'Grade': Tümörlerin derecelendirmesinde ve bazı özelliklerinin belirlenmesinde kullanılan özel bir tanımlamadır. Örneğin 'grade' I, yavaş büyürken, 'grade' IV tümör ise en hızlı büyüme göstermektedir.
Kemoterapi: İlaçların kanser tedavisinde kullanımı. Ağızdan ya da damar yolu ile verilirler =İlaç tedavisi
Kraniyotomi: Kafatasında bir parça kemiğin çıkarılıp ameliyat sonunda tekrar yerine konması.
Malin: Hücreleri kontrolsuz çoğalan tümörler (kanserler) için yapılan tanımlamadır.
'Survey': Hayatta kalma süresi =Sağkalım
Radyoterapi: Radyasyon ışınları ile tümörün tedavi edilmesi =Işın tedavisi
Hipofiz Adenomları ve Hormon Bozuklukları
Vücudun işlevlerini kontrol eden iki ana sistem vardır. Bunlardan birincisi, beyin ve omurilikten kaynağını alıp bedenin her tarafına dağılan " sinir sistemi ", ikincisi ise vücutta sürekli olarak dolaşan kanın içinde seyrederek beden işlevlerini yöneten " hormonal sistem " veya " endokrin sistem " dir. Bu iki sistem birbirleri ile bağlantılı olarak çalışırlar. Hormonlar vücuttaki hücre toplulukları veya salgı bezleri tarafından salgılanan kimyasal maddelerdir. Beyinde endokrin sisteme ait iki bez vardır. Birincisi hipofiz bezi, ikincisi epifiz bezidir. Epifiz bezini ilgilendiren tümörler çok seyrek görülürken, hipofiz bezini ilgilendiren tümörler tüm beyin tümörleri arasında %5-10 oranında saptanmaktadır.
Hipofiz bezi tümörleri vücutta iki şekilde zararlı etki yapmaktadır. Birinci zararlı etkisini normal boyutunu geçmesi ile çevresindeki yapıları sıkıştırarak ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda özellikle bezin yakınındaki görme siniri etkilenip hastada görme azalması veya görme kaybı oluşmaktadır. Tümör daha fazla büyürse göz hareketlerini yaptıran sinirlerin işlev kaybı da oluşabilmektedir. Hipofiz bezi böyle büyük boyutlara ulaştığında normal hipofiz dokusu işlevini kaybedeceğinden hipofizden salgılanan çeşitli hormonlarda eksiklik te görülebilmektedir. Birinci etkiyi oluşturan tümörlere makroadenom denilmektedir. Tümör ikinci zararlı etkisini ise, hipofiz bezini aşırı büyüterek veya büyütmeden bazı hormanların aşırı miktarda salgılanması ile göstermektedir. Hipofiz bezi 1 cm yi geçmeyecek kadar büyümüşse bu tümörlere mikroadenom denilmektedir. Hipofiz bezi; ön hipofiz ve arka hipofiz olarak iki kısımdan oluşmaktadır. Hipofiz bezi tümörleri esas olarak ön hipofize ait tümörlerdir.
Ön hipofizden salgılanan hormonlar ve işlevleri şöyledir:
Prolaktin hormonu , memeden süt salgılanmasını sağlar.
Büyüme hormonu ; vücuttaki karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasını kontrol eder. Özellikle ergenlik döneminde vücudun dengeli biçimde büyümesini sağlar.
Adrenokortikotrofik hormon ; böbreküstü bezlerinden hayati önemi olan, kortizol salgılanmasını ayarlar.
Tiroid stimülan hormon ; tiroid bezinden tiroid hormonlarının salgılanmasını sağlar.
Gonadotrofik hormonlar ; üreme organlarının işlevlerini kontrol ederler.
Hipofiz bezinin içinde yukarıda sayılan hormonlardan birini veya ikisini salgılayan hücre gruplarının vücudun gereksiniminden fazla hormon salgılaması, o hormon veya hormonların vücuttaki işlevlerinin artışına neden olur. Bu durumda örneğin; aşırı prolaktin salgılanıyorsa hasta gebe olmadığı halde göğsünden süt gelir. Yetişkinde aşırı büyüme hormonu salgılanıyorsa vücudun aşırı büyümesi sonucu ayakkabılar ayağa dar gelmeye başlayabilir. Arka hipofizden ise vücuttan idrar çıkışını ayarlayan antidiüretik hormon ve doğumda uterus kasılmasını sağlayan oksitosin denilen hormon salgılanır. Arka hipofize ait tümörler hemen hiç görülmezler.
Hipofiz tümörlerinin tedavisinde üç yaklaşım vardır: İlaç kullanımı, ameliyat ve ışın tedavisi. İlaç tedavisiyle aşırı hormon salgılanmasını kontrol etmek mümkündür. Ancak ilaç kesildiğinde çoğu hastada hormon salgılanması tekrar eski düzeyine yükselir. Örneğin aşırı prolaktin salgılayan bir tümörde hasta gebe kalmak istiyorsa ilacın, doğacak bebeğe yan etkileri olacağından kesilmesi gerekir. Bu da tümörün tekrar büyümesini kolaylaştırır. Hastanın ilacı tüm yaşamı boyunca kullanması gerekebilir.
Cerrahi tedavinin amaçları şunlardır: Tümörün çevre dokulara, örneğin görme sinirlerine yaptığı baskıyı kaldırmak, tümör kitlesini küçülterek ilaçla tedaviye daha iyi yanıt alınmasını sağlamak. İlaca cevap vermeyen tümörlerde de cerrahi tedavi uygulamak gerekir. Ani görme kaybına neden olan makroadenom veya tümör içine kanama gibi durumlarda hiç zaman geçirmeden ameliyat yapılmalıdır. Cerrahi tedavi başlıca iki yolla yapılır. Birincisi transsfenoidal denilen burun yolu, ikincisi ise kafatası kemiğini yukarıdan açarak hipofiz tümörünü çıkartmak şeklinde özetlenebilir.
Işın tedavisi, ilaç tedavisi ve ameliyat ile kontrol altına alınamayan veya ameliyat ile ulaşılması riskli yere uzanan hipofiz tümörlerinde tercih edilir.
Günümüzde hipofiz tümörlerinin cerrahi tedavisinde transsfenoidal yol tercih edilmektedir. Transsfenoidal cerrahiye bağlı olarak hastanın karşılaşabileceği komplikasyonların oranları aşağıda verilmiştir:
Anestezi komplikasyonları %2.8
Karotis arter yırtılması %1.1
Beyin dokusunda hasar %1.3
Tam çıkarılamayan tümör dokusunun içinde hematom %2.9
Görme kaybı %1.8
Göz hareketlerinde felç %1.4
Beyin omurilik sıvısı kaçağı %3.9
Menenjit %1.5
Burun içindeki septumun delinmesi %6.7
Burun kanaması %3.4
Sinüzit %8.5
Ön hipofiz hormon yetmezliği %19.4
İnsipit diyabet %17.8
Ölüm %0.9
Gamma Knife
Gamma knife beyin cerrahlarının beyinde gelişen anormal dokuları herhangibir cerrahi kesi uygulamadan ameliyat edebilmelerini sağlayan bir yöntemdir. Gamma knife, stereotaktik radyocerrahi adı verilen bir teknik kullanarak uygulanır.Gamma knife, koordinatları belirlenmiş hastalıklı beyin dokusunun, gamma ışınları ile yok edilmesini sağlayan bir tedavi sistemidir.
Sistem, temel olarak her biri kendi başına normal beyin dokusunu zedelemeyecek enerjiye sahip 201 adet küresel yerleşimli ve ayrı kaynaktan gelen ışınların bir noktada (hastalıklı beyin dokusunda) birleşerek çok yüksek bir enerjiyi hastalıklı dokuya aktarması ve bu dokuyu ortadan kaldırması prensibine dayanır ve tek seferde yüksek bir enerji uygulanabilirliği nedeniyle tedavi bir seansta tamamlanır. Genellikle açık beyin cerrahisinin mümkün olmadığı ya da yüksek risk taşıdığı durumlarda tercih edilen bir yöntemdir.
DENEYİMLİ GAMMAKNIFE EKİBİMİZ; 2013-2015 YILLARI ARASINDA TOPLAM 1593 HASTAYA BAŞARILI BİR ŞEKİLDE TEDAVİ UYGULAMIŞTIR.