Amalgam, oda sıcaklığında sıvı halde bulunan bir metal olan civa ile katı halde bulunan gümüş, kalay, bakır, çinko gibi diğer metal tozlarının karıştırılmasıyla elde edilen özel bir alaşımdır.
1833 yılında bugünkü içeriğine yakın bir formülasyonla ilk kez kullanıma sunulan amalgam, kolay uygulanabilme, düşük maliyet, arka bölgedeki dişlerde çiğneme basınçlarına karşı koyabilme ve uzun ömürlü olma gibi pozitif özelliklerinden dolayı son 150 yıldır bütün dünyada diş hekimliği pratiğinde etkili bir dolgu maddesi olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Ağız içerisinde amalgam dolgular diğer bütün restoratif materyaller gibi, cevre dokular ile sürekli bir etkileşim içindedirler. Bu etkileşim sırasında kimyasal, biyolojik, mekanik, elektriksel ve termal etkenlere maruz kalırlar. Bunun sonucunda da restorasyonda bazı değişimler meydana gelir ve cevre dokular da bu olaylardan etkilenir. Elektrokimyasal reaksiyonlar nedeniyle oluşan yapısal bozulma sonucu metal iyonları, mekanik kuvvetlerin etkisiyle de amalgam restorasyonlardan ayrılan küçük amalgam parçaları ağız içerisine salınır. Civa da buhar şeklinde ağız ortamına girer. Metal iyonları ve metalik artıklar ağız içerisinde yumuşak dokularla etkileşime girer. Bununla birlikte çözünme ve mekanik aşınma sonucu salınan ürünlerin büyük kısmı yutularak daha çok kimyasal değişikliğe uğrayabildikleri gastrointestinal yola taşınırlar. Vücuda giriş, metal iyonlarının diş pulpasına göçü, yumuşak dokulara geçiş ve iyonların ağız yoluyla dolaşım sistemine geçişiyle gerçekleşir.
Son yıllarda bütün dünyada aleyhte yapılan yayınlar nedeniyle toplumlar üzerinde amalgam dolgularla ilgili bir korku oluşmuştur. Bu korkunun en büyük sebebi amalgam dolguların yapısında bulunan civa elementidir.
CİVA’NIN VÜCUDA ALINMASI
Dünyadaki birçok diğer materyal gibi civanın da, eğer gerekli koşullar sağlanmazsa tehlikeli olma potansiyeli vardır. Civa çevremizde sürekli olarak bulunan bir elementtir ve vücuda hava, su veya gıdalar aracılığıyla hergün girmektedir. İçme suyu ve gıdalardaki civa kaynakları, genellikle inorganik ve organik civa bileşikleridir. Doğada bulunan civanın en büyük kaynağı, madenlerin dışında, volkanik patlamalar sonucu oluşan civa buharıdır. Bu buhar zamanla dünyadaki tüm okyanuslara dökülür ve planktonlar tarafından emilir. Planktonlarla beslenen balıkların tüketilmesi sonucu doğal olarak oluşan bu civa insan vücuduna taşınmış olur. Deniz ürünleri organik civa bileşikleri içerir. Organik civanın bir prototipi olan ve %98 oranında gıdalardan alınan metil civaya günde 2-15 μg civarında maruz kalındığı bilinmektedir. Havadan solunan günlük elementer civa miktarı da 40-120 ng olarak tahmin edilmektedir. Bazı meslek gruplarında da civaya maruz kalma suresi artmaktadır. Amalgam dolgu kaynaklı civa ise, dişteki çürük uzaklaştırıldıktan sonra oluşan boşluğa amalgamın yerleştirilmesi sırasında, dolguların ağızdaki kullanım ömürleri sırasında, eski amalgam dolguların dişten uzaklaştırılması ve amalgam dolguların parlatılması sırasında dolgu yapısından ayrılarak çeşitli yollarla vücuda giriş yapar. Çiğneme, diş fırçalama gibi mekanik stimulasyonlardan sonra amalgam dolgulu bireylerde ağız civa konsantrasyonunun arttığı bildirilmiştir. Ayrıca ağızlarında amalgam dolgu bulunan bireylerin diş gıcırdatmalarının da idrar ve plazmadaki civa seviyesi üzerine sınırlı bir etkisi olduğu saptanmıştır. Ağız içi sıcaklığın artmasıyla da civanın buharlaşma miktarı artar.
Amalgam restorasyonlardan civa alımı şu yollarla olabilir:
%80’i buhar şeklinde akciğerler tarafından.
Yutularak gastrointestinal yol tarafından.
Dişlere dolgu amacıyla acılan boşlukların tabanından dişin pulpasına metal ve iyon halinde geçiş.
Amalgamla temasta olan mukoza ve dişeti hücreleri yoluyla.
Normal şartlar altında vücuda çeşitli yollarla giren civa, biyokimyasal süreçler sonucu vücuttan atılmaktadır. Alınan miktarlar düşük olduğunda, civanın insan sağlığı üzerine negatif bir etkisi söz konusu değildir. Amalgam dolguların yerleştirilmesi, sökülmesi ve cilalanması sırasında, civa salımının kısa sureli olması nedeniyle hastada herhangi bir yan etki ve sağlık problemi oluşturmadığı bilinmektedir. Yapılan bilimsel araştırmalar sekiz veya daha fazla amalgam dolgusu olan hastalarda günlük civa alım miktarının 1 ile 2 μg arasında olduğunu göstermiştir. Bu miktar ise yiyecekler ve dental olmayan kaynaklardan alınan günlük civa miktarının %10’undan daha azını oluşturmaktadır. Civa buharı kandan, okside olduğu ve proteinlere bağlandığı çeşitli dokulara dağılır. Hayvanlara deneysel olarak yerleştirilen amalgamlardan organlara civa dağılımı birçok araştırmayla tespit edilmiştir. Bu da amalgamdaki civanın kandan organlara geçebildiğini göstermiştir. Kısa zaman periyodunda yaygın olarak dağılan civa uzun periyotta sadece böbreklerde ölçülebilir değerdedir. Dokulardaki civa birikimine onculuk eden metabolik süreçler, zamanla kendiliğinden geriye döner ve doku ve organlar kademeli olarak civayı vücuttan atmak için kan dolaşımına geri salarlar. Ortalama olarak vucuda girişinden çıkışına kadar civanın 55 günlük bir yarı ömrü vardır yani yıllar önce vücuda giren civa artık orada değildir. Vücuttan civanın atılımı esas olarak idrar ve dışkı yoluyla, daha az olarak da ter ve solunum yoluyla olur. Civaya maruz kalınan ilk on gün içinde dışkı yoluyla atılım oranı idrarla atılımın yaklaşık dört katıdır. Amalgam ve mesleki nedenlerle civa buharı şeklinde alınan civa akciğerler yoluyla kana karışır ve hem idrar hem de dışkı yoluyla atılır. Deniz ürünlerinden alınan organik metil civa ise bağırsaklar yoluyla kana karışır ve sadece dışkıyla atılır.
Amalgam Dolgu Sonrası Oluşabilecek Durumlar;
Genel populasyonun %1-2 gibi civaya alerjisi bulunan çok küçük bir kısmı, amalgam dolgulardan alınan civaya reaksiyon gösterir. Hastalarda civa alerjisine bağlı iki çeşit reaksiyon oluşabilir. Bunlardan ilki, amalgamın sökülmesi veya yerleştirilmesi sırasında oluşan ve çok nadir görülen, 10 gün kadar suren egzama benzeri deri reaksiyonlarıdır. İkinci reaksiyon ise, başta metalik tuzlar olmak üzere amalgamın içerdiği maddelerin salımına neden olan korozyonu takiben oluşur. Bu korozyon ürünleri, alerjik hastalarda “liken planus” olarak adlandırılan ve dolguya komşu ağız mukozasında beyaz çizgi şeklinde kendini gösteren lezyonlara sebep olabilir. Birleşmiş Milletler Halk Sağlığı Servisi konuyla ilgili araştırmaları sonucu amalgamın sağlık üzerine etkileri hakkında yayınladığı raporda şu sonucu açıklamıştır: ‘Bugünkü bilimsel veriler amalgam restorasyonların civaya maruz kalma sonucu insanlarda çok nadir alerjik reaksiyonlar dışında ciddi sağlık problemlerine yol açmayacağını göstermektedir’. Bununla birlikte birçok Avrupa ülkesinde amalgam restorasyondan açığa çıkan civa buharının tehlikesiyle ilgili kaygılar devam etmektedir. İsveç Ulusal Sağlık Kurulu, 1992 yılında ülkede amalgam dolguların kullanımının terk edilmesini tavsiye etmiştir. Fakat bu tavsiyenin asıl nedeni, amalgam dolgulardan kaynaklanan civanın cevre kirliliğine sebep olmasından korkulmasıdır. Amalgam dolguların insan sağlığı üzerine etkilerinden çok, atıklarının çevreyi kirletmesinin önlenmesi üzerine odaklanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalarda kanalizasyon sisteminde yer alan civa atıklarının temel kaynağının sanayi tesisleri olduğu, amalgam dolgulardan kaynaklanan civa atık miktarının ise tüm cıva atıklarının çok küçük bir kısmını oluşturduğu saptanmıştır. 2013 yılında cıva kaynaklı cevre kirliliğinin küresel ölçekte önlenebilmesine ilişkin çabalara katkı sağlanması amacıyla Birleşmiş Milletler Cevre Programı liderliğinde ‘Civaya İlişkin Minamata Sözleşmesi’ adı altında bir sözleşme hazırlanmıştır. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti dahil 101 devlet tarafından imzalanan sözleşme, 2020 yılına kadar civa içeren ve salan ürünler ile endüstriler ve bunların civa içeren atıkları için bazı kontrol ve azaltım tedbirleri içermektedir. Sözleşmenin amalgam dolgularla ilgili kısmında amalgam dolguların kullanımının yasaklanmasıyla ilgili bir tavsiye bulunmamaktadır.
Bilimsel verilerden de anlaşılabileceği gibi amalgam dolgular, çok nadir görülen alerjik reaksiyonlar dışında insan sağlığına zarar vermemektedir. Amalgam dolgu kaynaklı cevre kirliliği riski de oldukça düşüktür. Bu veriler değerlendirildiğinde amalgam dolguların kullanımının kısıtlanmasına ve ağızda bulunan eski amalgam dolguların değiştirilmesine gerek olmadığı açıkça görülmektedir.