İnsülin direnciyle başlayan abdominal obezite, glukoz intoleransı veya diabetes mellitus (şeker hastalığı), dislipidemi (HL), hipertansiyon (HT) ve koroner arter hastalığı (KAH) gibi sistemik bozuklukların birbirine eklendiği ölümcül bir hastalıktır.
Metabolik sendrom en az şişmanlık sorunu kadar önemli ve tehlikeli olan, hızla yayılan, önceleri orta yaşlı kadınların ve erkeklerin sorunu sanılırken şimdi fazla kilolu ve şişman gençler ile küçük çocukları da etkileyen bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Metabolik sendrom hem ülkemizde hem de dünyada gün geçtikçe artan ciddi bir sağlık problemi olarak yerini almaktadır.
Özellikle sedanter (hareketsiz) yaşam, dengesiz ve yetersiz beslenme, sigara kullanımı ve stres sendromun giderek daha erken yaşlarda ortaya çıkmasına sebep olduğundan dolayı sendrom yeni dünya sendromu olarak da adlandırılmaktadır.
Metabolik sendromun temelinde insülin direnci yatar. İnsülin direnci ise vücudun insülin salgılamasına rağmen insülinin hücre içine girip glukozu taşıyamaması durumudur. İnsülin etkisinin yetersiz olduğu durumlarda kanda ve organlarda yağ miktarı artar. İnsülin direncini arttıran etmenler hareketsiz yaşam biçimi ve yüksek kalori alımı sonrası oluşan aşırı kilodur.
Ülkemizde, 2004 yılında yapılan METSAR (Türkiye Metabolik Sendrom Araştırması) sonuçlarına göre 20 yaş ve üzerindeki erişkinlerde metabolik sendrom sıklığı % 35 olarak saptanmıştır. Bu araştırmada kadınlarımızda metabolik sendrom sıklığı erkeklere göre daha yüksek bulunmuştur (Kadınlarda % 41.1, Erkeklerde % 28.8). Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2005 yılında toplam 58 milyon ölümün %30’unun (yaklaşık 17.500.000 ölüm) kalp damar sistemi ve beraberindeki hastalıklardan kaynaklandığı belirtilmektedir.Bu durumda hastalığın erken tespiti ve tedavisinin yapılması gelecek açısından oldukça anlamlıdır.
METABOLİK SENDROM NEDEN ARTMAKTA?
METABOLİK SENDROMUN ETKİLERİ NELERDİR?
METABOLİK SENDROM VE ERKEN DÖNEM TEDAVİNİN ÖNEMİ
Fazla kilolu bireylerde metabolik sendromun erken tespit edilmesi, bu hastaların ileriki hayatlarında şeker, tansiyon ve kalp damar hastalıklarının verebileceği zararı en alt seviyeye indirebilmemize olanak sağlamaktadır. Yaşam tarzının düzenlenmesi en öncelikli ve etkili yaklaşım biçimidir. Metabolik sendrom tedavisinde temel yaklaşım hastalığın bünyesinde mevcut olan farklı riskleri ayrı ayrı tedavi etmek olsa da, hepsinde ortak neden olan obezite ve buna bağlı insülin direnci ile mücadele esastır. Diğer riskler gelişmeden obezite tedavi edilir veya engellenirse hastalık önlenebilir. İnsülin direncine neden olan faktörlerin kontrol altına alınması, sağlıklı yaşam tarzının benimsenmesi, sağlıklı beslenilmesi, düzenli egzersiz yapılması ve hekimin tavsiyelerine uyulması ile tedavide başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
Doymuş yağdan kısıtlı kompleks karbonhidratlardan zengin, Akdeniz diyeti modeli (sebze, meyve, zeytinyağı, baklagiller, ceviz, fındık gibi liften zengin yiyecekler gibi beslenme modeli benimsendiğinde, • Akdeniz diyetinin yaş, cinsiyet, Fiziksel aktiviteye bağlı olmaksızın metabolik sendrom gelişi mini %20 azalttığı bilinmektedir.
DİYET YAKLAŞIMI NASIL OLMALIDIR?
• Metabolik sendromlu obez bir bireyin tedavisinde en başta kilo kaybı gereklidir. Diyetisyen kontrolünde uygun bir beslenme programı ile takip önemlidir. Kilo kaybı ile insulin direnci azalır, kan lipidleri ve kan şekeri düzelir.
• Beslenmede katı yağlar tüketilmemeli, daha çok sıvı yağlar uygun miktarda tercih edilmelidir.
• Haftada en az 2 kez balık tüketilmeli, gerekirse balık yağından destek alınmalıdır.
• Tüketilen posa miktarı artırılmalı, kabızlıktan kaçınmalıdır.
• Karbonhidrat tüketimi azaltılıp daha çok kepekli ürünler tercih edilmelidir.
• Makarna ve pirinç yerine bulgur; beyaz ekmek yerine tahıllı ekmeğe sofralarda yer verilmelidir.
• Sebzelerden brokoli, taze fasulye, yeşil yapraklı sebzeler ve enginar tüketimine daha fazla yer verilmelidir. Sendromun karaciğerde yağlanma böbrek fonksiyonunda bozulma ve gut hastalığı gibi etkileri görüldüğünde pürin içeren karnıbahar, ıspanak, mantar, bezelye, nohut, kuru fasulye seyrek tüketilmelidir. Bunun dışındaki sebze ve meyveler ile tam buğday ekmeği yenilmelidir.
• Tuzlu ve şekerli besinlerden, şarküteri ürünlerinden, kızartma ve yağlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
• Sigara ve alkol tüketilmemeli, düzenli spor yapılmalıdır.
Metabolik sendrom tedavi edilmezse; kalp ve damar rahatsızlıkları, kalp krizi ve felç geçirme olasılığı, geometrik olarak artar ve ani ölümler görülebilir. Önlem alınmadığında hipertansiyon, insülin direnci, Tip 2 diyabet gibi olumsuz sonuçlar en geç 7 yıl içinde ortaya çıkar. Metabolik Sendromun sebep olduğu hastalıklar tedavi edilmeden bırakıldığında en fazla 10-15 yıl içerisinde kalp krizi, inme ve felçler, obezite, karaciğer yağlanması, uyku apneleri ve böbrek yetmezliği gibi hastalıklar bu tabloya eşlik etmeye başlar.
Sonuç olarak; metabolik sendrom gün geçtikçe artan önemli bir halk sağlığı sorunudur. Türk erişkinlerin yaklaşık üçte biri metabolik sendromludur ve kadınlarda oran daha fazladır. Metabolik sendrom tedavisinde hedef, gelecekteki Tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık gelişme riskini azaltmaktır. Bunun için düzenli beslenme ve fiziksel aktivitenin artırılmasına yönelik yapılan sağlıklı yaşam bilincinin tüm topluma yerleştirilmesi en akılcı ve acil çözüm yoludur.